Erdoğan 1 Kasım’ın sonucunu kabul edecek mi?
Fotoğraf: Envato
Türkiye’nin “çok partili döneme” geçmesinden beri, demokrasinin ne kadar demokrasi olduğu konusunda pek çok şey tartışılmıştır. Ama, 1946 seçimi bir yana bırakılırsa, 7 Haziran seçimine kadar (69 yıl içinde) “seçim güvenliği”, seçimlerin güvenli biçimde yapılıp yapılmadığına dair bir tartışma olmamıştır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, seçimlerin oldukça sağlıklı yapıldığı ülkelerin arasında yer almıştır. Nitekim bu yıllar boyunca da YSK’nin aldığı kararlar ve ilan ettiği sonuçlar kamuoyu tarafından saygıyla karşılanmıştır!
AKP de 13 yıllık iktidarı boyunca, “sandığı” demokrasinin tek ölçütü haline getirerek, “Demokrasinin tek ölçütü sandık değildir” diyenleri “Millet iradesine karşı olmak”la suçlarken, Hükümete yönelik her eleştiri karşısında da “Buyurun sandığa gidelim de millet boyunuzun ölçüsünü versin!” demeye vardırarak, seçim ve sandığı fetişleştirmişlerdir.
Ancak, 7 Haziran seçimiyle birlikte AKP, seçimin kendi iktidarını sürdürmenin bir silahı olmaktan çıktığını görerek, iktidarını sandık dışındaki müdahalelerle sürdürme çizgisine geçmiştir. Bunun ilk işareti de 7 Haziran seçiminin sonuçlarını kabul etmeyerek, ülkeyi yeniden seçime sürüklemek ve “çözüm sürecini” bitirerek çatışmaların ve “şehit cenazeleri”nin siyaseti belirlediği bir dönemi başlatmak olmuştur. Buna şimdi de “sandıkları birleştirme” yoluyla kendilerine oy vermeyen seçmenin sandığa gitmesini imkansızlaştırma eklenmek istenmektedir. 1 Kasım’daki “erken seçim”de istediği sonucu alabilmek için “Terörizme karşı mücadele” adına gerilimli bir seçim ortamı oluşturulurken “Sandıkları birleştirerek” halkın oy kullanmasını zorlaştırmak için harekete geçmiştir.
Bunun içindir ki, Cizre İlçe Seçim Kurulu Başkanı, üç merkez mahallesi ve 17 köyün (bu 50 bin dolayında seçmenin “taşınarak” oy kullanacağı sandıkların yer değiştirilmesidir) ilçe merkezine konacak sandıklarda oy kullanmasını amaçlayan bir karar almıştır. Arkasından Hakkari, Batman, Bitlis, en son Ceylanpınar’da seçim kurulları “seçim güvenliği” gerekçesiyle sandıkların birleştirilmesi kararları alınmıştır.
Cumhurbaşkanı ilçe seçim kurullarının aldığı kararları desteklemekle kalmamış, bu tür kararların başka yerlerden de geleceğini söyleyerek aslında seçim kurullarına direktif vermiştir. Ve arkasından “AKP sözcüleri”, adet olduğu üzere Cumhurbaşkanının arkasında kuyruğa girerek ilçe seçim kurullarına destek vermişlerdir. Önceki gün de Başbakan Davutoğlu, sandıkların birleştirilmesinin “HDP’nin oyununu bozacağını” iddia ederek, YSK’yi, itirazlara bu doğrultuda karar vermesi için, baskı altına almak amacıyla hamle yapmıştır.
Ancak Cumhurbaşkanı ve AKP’nin seçim ve sandık korkusu sadece teknik olarak seçimin nasıl olacağı ile ilgili değildir. Eğer sandıktan istedikleri sonuç çıkmazsa daha şimdiden 1 Kasım seçiminin sonuçlarını da 7 Haziran seçiminin sonuçlarını tanımadıkları gibi “tanımayacaklarını” ilan etmişlerdir. Bu da önceki gün Saray’da, artık bir seçim şovuna da dönüştürülen 11. Muhtarlar Toplantısı’nda açıkça ilan edilmiştir.
HDP’ye “Birkaç Türk bayrağı sallayarak milletimizi aldatamayacaksınız. 7 Haziran’da bunu başardınız, 1 Kasım’da başaramayacaksınız” diyen Cumhurbaşkanı, teröre destek verdiğini söylediği çevreler (HDP’den Aydın Doğan’a kadar) “Milli ve yerli olmayan unsurlar” olarak suçlarken, halkın oyuyla seçilerek Meclise girseler bile “HDP’li vekillerin yerli ve milli olmayacağını” öne sürmüştür. Böylece 1 Kasım seçimi eğer HDP’yi Meclise taşırsa, seçimin sonuçlarının tartışmalı olacağını da şimdiden ilan etmiştir!
Kısacası Cumhurbaşkanı ve AKP’si;
1) Artık seçimin kendi iktidarlarının bir aleti olmaktan çıktığını görmüştür. Bu yüzden de “adil bir seçimi” değil, kendisini iktidara getirecek her yolun mübah olduğu bir seçimi esas alan bir çizgiye geçmiştir.
2) Kendisini iktidar yapmayacak ve HDP’yi Meclise taşıyacak 1 Kasım seçiminin sonucunu tartışmalı göreceğini şimdiden ilan etmiştir!
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin geldiği yer bu kadar açıktır!
(*) Bu yazı yazıldığında YSK taşımalı seçim konusunda henüz bir karar vermemişti. Ama Cumhurbaşkanı ve partisinin niyeti ve tutumu açıkça ortaya çıkmıştır! YSK’nin ilçe seçim kurullarının kararını reddetmesi ya da kabul etmesi de bu niyetleri değiştirmeyecektir. Ama seçimin meşruiyeti bakımından YSK’nin kararı önemli olacaktır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00